Hayatımıza “Papa” olarak geldi “Halk Kahramanı” olarak gitti…

Biyografi yazarı Austen Ivereigh’e göre Bergoglio, bir arada bulunması çok nadir görülen iki özelliğe sahipti: Karizmatik bir liderin siyasi dehası; bir çöl azizinin peygambervari kutsallığı… 

Takvimler 13 Mart 2013’ü gösteriyordu. Kardinallerin yeni papayı seçmeleri için kilitlendiği Vatikan’daki Sistine Şapeli’nin bacasından beyaz dumanlar yükselmeye başlamıştı. O akşam tüm dünyanın gözü, kulağı San Pietro Meydanı’ndaydı. Sonunda, Jorge Mario Bergoglio adı, “Habemus Papam” anonsuyla ilan edildi. İşte yeni Imparator Papa balkondaydı, geleneksel ilk balkon konuşmasını yapıyordu…

“Benim için dua edin”

Ama beklendiği gibi üzerinde gösterişli kırmızı pelerin ve altın şal yoktu. Seleflerinin aksine sade beyaz tuniği içinde, “Benim için dua edin” diyordu. Papa Francis hiç yapmaması gereken bir şey yapmıştı: “İmparator Papa-Hata yapmaz Papa” rolünü bir kenara bırakmıştı. “Mütevazi ve sade insan” olarak üstlendiği görevi hakkıyla yerine getirebilmek için kitlelerden yardım istiyordu. 

Felsefesine uygun Papalık ismi 

Bergoglio, Papa seçildiğinde geleneksel olarak bir isim seçmesi gerekiyordu. O da yeryüzündeki misyon bayrağının temsili olarak Assisi’li Aziz Francis’in ismini seçmişti. Aziz Francis gibi halk için yaşamayı tercih ediyor, halkın üzerinden zenginleşen güç ve iktidar sahiplerinin yanında yer almıyordu. Katolikliğin “yoksullar için yoksul bir kilise” olmasını savunuyordu. Sade, alçakgönüllü ve mütevazi bir “insan Papa” olarak halka, acı çekenlere, ihtiyacı olanlara, yoksullara ve mazlumlara yakın olmayı tercih ediyordu… 

Sade-basit ve mütevazi

Bergoglio lüks ve gösteriştenten hoşlanmıyordu. Seçildiği gece yapacağı konuşmasında gösterişli kırmızı pelerini ve altın şalı giymeyi reddetti. Aziz Petrus Meydanı’na bakan balkona sade ve beyaz bir tunikle çıktı. Halkın önüne süslü pelerinler, altın haçlar, kırmızı ayakkabılarla çıkmadı. Papaların kullandığı gösterişli yüzükler yerine -özel Vatikan törenleri dışında- üzerinde haç işareti olan sade gümüş yüzüğünü kullandı.  ve mümkünse yürümeyi tercih etti. Bu tavrını Papalık süresince hiç değiştirmedi…

Papa seçildikten sonra selefinin boşalttığı lüks papalık dairesine taşınmayı reddetti. Papaların yazlık olarak kullandığı sarayı müzeye dönüştürdü. Konsey toplantısı sırasında kaldığı Vatikan’daki Santa Marta pansiyonunun küçük odasında yaşamaya devam etti. Seçildikten sonra bu sade ve mütevazi odasına yürüyerek gitti.  Son yıllarını 15 bin metrekarelik bir saray yerine bir yatak, iki komodin bir dolap ve bir koltuktan oluşan küçük pansiyon odasında geçirdi… 

“Herkes herkes herkes…”

Dünya sorunlarının ve eşitsizliğin, “biz-hepimiz” gayretiyle çözüleceğine inanıyordu. “Dünyanın bir merhamet devrimine ihtiyacı var” diyordu. “Eğer her birimiz, her gün bir merhamet eylemi yaparsak dünyada bir devrim gerçekleşmiş olacaktır” çağrısını yapıyordu. Ağustos 2023’te Portekiz’de gençlere hitap ettiği konuşmasında sloganlaştırdığı “Herkes, herkes, herkes” devrimci mesajı, bu bakış açısının ürünüydü. 

Hayatı ilklerle doluydu… 

İtalya’dan Arjantin’e göç etmiş bir ailenin oğlu olan Arjantinli Jorge Mario Bergoglio’nun Papalık dönemi de tarihe iz bırakan gelişmelerle başlamıştı. 2023 yılında Papa Ratzinger Katolik Kilisesi’nde yaşanan cinsel taciz, yolsuzluk gibi tartışmalar sırasında sağlık sorunlarını gerekçe göstererek Papalık makamında istifa etmişti.  600 yıldır devam eden gelenek bozulmuştu. İlk kez yeni papa ölüm nedeniyle seçilmeyecekti. İstifa sonrasında seçilen yeni Papa Bergoglio olmuştu. Yine yaklaşık 1300 sonra ilk kez bir papa Avrupa kıtası dışından Katolik dünyasının liderliğine yükselmişti.  Bu kişi Bergoglio’ydu. Francesco Amerika kıtasından ve Cizvit tarikatından gelen ilk papa unvanını da taşıyordu. Ve en önemlisi  sade ve basit hayatı seçen yoksullara yakınlığıyla ünlü aziz Francesco’nun adını alan ilk Papa olarak da tarihe geçmişti.

Mart 2013’te Jorge Mario Bergoglio’nun papa seçilmesi, o dönem kimsenin ummadığı bir gelişmeydi. Sistine Şapeli’nde toplanan kardinallerin gündemlerinde Papa II. Jean Paul ve onun bir zamanlar sağ kolu olan Benedict vardı. Katılanların büyük çoğunluğuna göre 35 yılda hiçbir değişiklik yapılmamıştı ve yeni düşüncelere ihtiyaç vardı. Ve böylece Katolikliğin ilk Cizvit papasını, Aziz Petrus’un ilk Latin Amerikalı halefini ve bin yıldan uzun bir süredir Avrupa dışından gelen birini seçerek herkesi şaşırttılar…

Reformcu aydın…

Francis’in, kendi hayatının ve hizmetinin her bir yönünü şekillendiren bir düşünce berraklığı vardı. Yüzyıllardır dünya sahnesinde başat aktör olarak yer almaya çalışan Vatican’ın gücünü aşağıdan yukarı doğru ilerletmeye kararlıydı. Gerçek bir aydındı…

Katolik Kilisesi’nin katı ahlaki öğretilerinde ısrarcı olmadı. Sosyal adaletsizliği ve kapitalizmi eleştirdi. Savaşlara ve silahlanmaya son verilmesi çağrısı yaptı. Güç ve çıkar elde etme yolunda savaşlara aktarılan kaynakların yoksul ülkelere aktarılmasını istedi. Bunun için özellikle dünyayı ve ülkeleri yöneten liderlere çağrılar yaptı. “Elinizde yetki var. Sahip olduğunuz bu gücü insanlığın yararına kullanın. Savaşları değil barışı gerçekleştirin” diyordu. Bu yöndeki görüşlerini hayatını kaybedene kadar sürekli dile getirdi. En son yaptığı Paskalya konuşması da bu bağlamda liderlere bıraktığı bir vasiyet gibiydi. “Savaşların nedeni silanlanmaya son verin. Elinizdeki yetkiyi barış ve refahı gerçekleştirmek için kullanın” diyordu Papa Francisco… 

Durduğu yerden emindi. Yeri mazlumların ve ezilenlerin tarafıydı. Durduğu yer dil, din ve etnik köken gözetmeden halkın yanıydı. Daha ilk “Urbi et Orbi” Paskalya konuşmasında, kapitalizmi “kolay kazanç peşinde koşan açgözlü” olarak niteliyor ve doğal kaynakların haksız yere sömürüldüğünü söylüyordu. Silah sanayinin savaşlara neden olduğunu, savaşların da göçlere ve soykırıma yol açtığını dile getiriyordu. Ukrayna’da başlayan savaş üzerinden NATO’yu, Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky’i eleştiriyordu. Amerika’yı göçmenler politikası nedeniyle sert bir şekilde uyarıyordu. Yüzyıllardır kapalı bir kutudaymış gibi duran Katolik dünyasının liderliğini, Vatican’ı, kilisenin konumunu küresel boyutta yükselen, dinlenen ve hatta korkulan bir güce dönüştürüyordu…

Papa Francesco’nun en önem verdiği sorunların başında ısınan gezegenimiz ve çevre sorunları geliyordu. İklim değişikliğinin acilen kontrol altına alınması gerektiğini savunuyor ve bu yönde de politikacılara çağrılar yapıyordu. İklim kriziyle ilgili genelgeler hazırlatıyor, toplantılar düzenliyordu. Eğitimli bir kimyager olarak bilimi kabul ediyor, iklim değişikliğini inkar edenlerin karşısına bilim ve din arasındaki ilişkiyi kuran bir bilim adamı olarak çıkıyordu…

Küresel bağlamda gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler arasındaki yaşam standartları farkının yok edilmesi gerektiğini söylüyordu. Bu amaçla dünyanın yoksul ülkelerini ziyaret ediyor, oradan dünya liderlerine savaşlara ve savaşların nedenleri arasında yer alan silah ticaretine son verilmesi çağrısı yapıyordu…

Seçilmesinin ardından Roma dışına yaptığı ilk ziyarette, Temmuz 2013’te Kuzey Afrika kıyılarındaki küçük İtalyan adası Lampedusa’ya giderek, her geçen gün daha da artan sayıda göçmen ve mülteciyle bir araya geliyordu. Avrupa hükümetleri “onları geri göndermenin” yollarını ararken, Francis, “küresel kayıtsızlığa” karşı çıkıyordu. Zengin ülkelerin izlediği güç ve çıkar stratejileri nedeniyle göç ve mülteci sorununun yaşandığını dile getiriyordu. Zengin ülkelere maddi kaynaklarını silah ve savaşlar yerine dünyanın yoksul ülkelerine harcaması yönünde çağrılar yapıyordu…

Papa Francisco sadece yoksullar göçmenler ve savaş bölgesindeki mağdurlarla iletişime geçmiyor, günlük hayatının içinde Roma’nın sokaklarında garsonlarla, kadınlarla, barmenlerle, göçmenlerle, sokak sanatçılarıyla, çocuklarla yıllardır tanışıyormuş gibi sohbet ediyor, ihtiyacı olanlara elini uzatıyordu. Bir bar ya da restorana gittiğinde amacı yemek ya da bir şey içmekten öte insanlarla sohbet etmek, onlarla arkadaş olmak amacını taşıyordu. Kibirden uzaktı, sıradan bir insan gibi yaşıyor sıradan bir insan gibi halkla iletişim kuruyordu…

Kilisenin özel hayat ve cinsellik üzerindeki otoritesine karşıydı

Duruşunu cinsellik alanında da gösteriyordu. Kürtaj, eşcinsellik ve doğum gibi gibi temalarla ilgili öğretilerin takıntılı bir biçimde empoze edilmesine karşıydı. 

Göreve gelmesinden birkaç ay sonra, Eylül 2013’te Cizvit tarikatının dergisi Civilta’ Cattolica’ya yaptığı açıklamada bu konurla ilgili görüşünü, “En büyük günahlar bedenin günahları değildir. En büyük günahlar ruhun günahlarıdır: gurur, nefret gibi” diyordu. Temmuz 2013’te Papa olarak ilk yurtdışı seyahatini yaptığı Brezilya’dan dönerken bir gazetecinin eşcinsellik üzerine sorduğu soruya verdiği cevap, tanrıya inanan ya da inanmayan herkese cevap niteliği taşıyordu: “Eğer biri eşcinselse ve Tanrı’yı arıyorsa ve iyi niyetliyse, ben kimim ki onu yargılayayım?” Bu cevabıyla êşcinsel kelimesini ilk kez kullanan Papa olarak da tarihe geçiyordu. LGBT bireylerin kiliseden dışlanmaması mesajlarını 2023 sonunda da resmi bir belgeyle somutlaştırıyordu. Buna göre kuraldışı olarak nitelendirilen çiftler kilisede kutsanabilecekti.  Öte yandan, özellikle kürtaj konusunda Katolik Kilisesi’nin klasik öğretilerinden uzak değildi. Kürtajın cinayet olduğunu söylüyor, kürtaj yapan hekimleri de “kiralık katiller” olarak niteliyordu…

Cinsel taciz ve pedofiliye karşı aldığı somut tedbirler

Katolik Kilisesi’ndeki “cinsel taciz ve pedofili skantalları” nedeniyle defalarca af diledi. Bu skandallara isimleri karışanları, cinsel taciz vakalarını örtbas etmekle suçlananları, pedofili suçlamaları yöneltilenleri görevden aldı ya da istifaya zorladı. Kiliseye cinsel taciz vakalarını ve bu vakaların üzerinin örtülmesi girişimlerini ihbar etme zorunluluğu getirdi…

Dinler arasına kurulan köprüler

Diğer Hristiyan mezhepleriyle ve farklı dinlerle ilişkilerinde de farkını ortaya koyuyordu. “Haçlı Seferleri gibi, inancını elinde bayrak olarak taşıyıp din yaymaya gitmenin hatalı olduğunu” savunuyordu. Ocak 2015’te, Paris’te Charlie Hebdo dergisine düzenlenen saldırıyı yorumlarken “Hiç kimse din adına, Tanrı adına başkalarına zarar veremez, savaşamaz, öldüremez. (Paris’te) yaşananlar bizi şimdi şoke ediyor ama kendi tarihimize bakalım, din adına ne kadar çok savaş yaptık! Biz de bu konuda günah işledik. Ama Tanrı adına cinayet işlenemez, bu dinden sapmadır” yorumunu yapıyordu. Fener Rum Patriği Bartholomeos’la yakın ilişkisinin yanı sıra, Moskova Patriği Kirill ile de yakınlaşmaya önem veriyordu. İki lider 2016’da Küba’da buluştu. Bu buluşma, yaklaşık 1000 yıllık ayrılığın ardından ilk kez bir Papa ile Rus Ortodoks Kilisesi Patriği’nin bir araya gelmesi açısından tarihi önemdeydi. İslam diniyle diyaloğu geliştirme çabaları kapsamında Şubat 2019’da “Dinler Arası Buluşma” konferansına katılmak için Birleşik Arap Emirlikleri’ne giderek Arap Yarımadası’nı ziyaret eden ilk papa olarak da tarihe geçiyordu…

Kilisede gelenekselciler ve ilericiler çatışmasını bölünmeye yol açmadan idare etmeye çalıştı. Papa Francesco, İkinci Vatikan Konsili’nin devamı olarak da yorumlanabilir. 1962-1965 tarihli İkinci Vatikan Konsili’nin getirdiği yenilik ve reformlara direniş gösteren muhafazakar kesimle mücadele ederken bir yandan da bu kanadın gerçek bir bölünmeye yol açmasının önüne geçmeye çalıştı. Bu bağlamda kendisine bir grup kardinalden oluşan bir danışma konseyi kurdu. Dini meclis toplantısını aralarında kadınların da yer aldığı sivillere açtı. “Roma Divanı” denilen Vatikan yönetimini yeniden düzenleme adımları attı. Vatikan bankası ve ekonomisiyle ilgili soruşturmalar ve şeffaflık amaçlı yeni mevzuat düzenlemeleri yaptı. Bakanlık seviyesinde bir pozisyona ilk kez bir kadını atayarak Vatikan içinde taşları yerinden oynattı…

Bergoglio, zaman zaman gelenekselcilerin  yıpratıcı saldırılarına hedef oluyordu. Emekli olan önceki Papa’nın hayatta olması nedeniyle Papa Francesco’nun Papa bile kabul edilmemesi gerektiğini savunanlar vardı. Hatta aşırı muhafazakar kanattan “Komünist Papa”, “Deccal” ya da “Kafir” gibi benzetmeler yapanlar oldu. Ancak Bergaglio’nun yolunu kişisel tartışmalar ve eylemler değil fikirler ve idealler oluşturuyordu. Bu yolculuğunda tercih ettiği ve önemsediği kişiler ise halkın kendisiydi.  Papalık süresi boyunca kilisedeki kutuplaşmalara, çatışmalara aldırmadan küresel insani yürüyüşünü bir Peygamber sadeliği ve mütevaziliğiyle sürdürdü. Katolikliğin iyilik yapmak için önemli bir güç olduğuna inanıyordu. Kişiliğinin gücü, samimiyeti, alçakgönüllülüğü ve sıcaklığı sayesinde birçok kişiyi kendisini desteklemeye ikna etti. Ölümü de bu yaşam felsefesinin ne kadar değerli ve kalıcı bir değer olduğunu tüm dünyaya gösterdi. Katolik dünyasının lideri Papa olarak uluslararası sahneye çıkan Bergoglio “Bir halk kahramanı”. “Bir devrimci” olarak ölümsüzler dünyasına göç etti…

Santa Maria Maggiore Kilisesi’nde bulunan mezarına gidenler onu ve ruhunu tüm çıplaklığıyla görebilirler: Alçak, bej renkli bir mezar. Gümüş renkli bir haç ve sıfatsız bir isim: Franciscus… 

Asıl adı Jorge Mario Bergoglio’ydu. Ailesi Mussolini döneminde Arjantin’e göç etmişti. Bergoglio  1936 yılında Arjantin’in başkenti. Buones Aires’de dünyaya gelmişti. Yani Arjantinliydi. Şili ve Arjantin’de “beşeri bilimler” ve “felsefe” üzerine eğitimi aldı. 1969 yılında rahip olarak atandı.  1973 yılında Cizvit Tarikatı’nın Arjantin lideri oldu.  6 yıl boyunca bu görevini sürdürdü. Arjantin’de 1976 darbesi ve sonrasındaki askeri rejim döneminde kirli savaş döneminde geçen zorlu yıllardı. Askeri rejimin insan haklarını açıkça eleştirmediği için tepki çekmişti. Bergoglio bu suçlamaları reddediyor ve askeri yönetim tarafından yakalan rahipleri kurtarabilmek için üst düzey yetkililerle görüştüğünü savunuyordu.  2013 yılında Papa 16. Benedictus’un kiliseyi sarsan taciz skandalları sonrası, sağlık sorunlarını gerekçe göstererek istifa etmesi kaderini değiştirdi. 600 yıl sonra ilk kez ölümle değil istifa sonrasında seçilen bir papa olarak Katolik Kilisesi’nin başına geçti. Papa Francesco uzun hastalık sonrası 88 yaşında hayatını kaybetti.

Tarihler 21 Mayıs 2025’i gösterdiğinde Vatikan’dan tarihi bir duyuru yapıldı: ‘Bu sabah saat 07:35’te , Roma Piskoposu Francesco, Baba’nın evine döndü. Tüm hayatı Tanrı’ya ve Kilisesi’ne hizmet etmeye adanmıştı” denildi. Papa’nın beyin felci, koma ve geri dönüşü olmayan kalp damar dolaşımı çöküşü nedeniyle öldüğü belirtildi.

Bir Papa öldüğünde ne olur?

Papa Francis’in ölümüyle Vatikan’da ve Katolik dünyasında “Sede Vacante” dönemi başladı.  Bu terim  bir Papanın ölümünden sonra başlayan ve yeni Papa seçilene kadar devam eden bir dönemi ifade ediyor.  Yas dönemini de kapsayan Sede Vacante  yüzyıllardır varlığını sürdüren ve papalık kurumunun özünü yansıtan bir dizi simge, gelenek ve protokolü beraberinde getirir.

Bir Papa’nın ölümüyle sadece bir ruhani lider değil, aynı zamanda bir devlet başkanı da hayatını kaybeder. Papa’nın ölümüyle Vatikan’da ulusal yas dönemi başlar, aynı zamanda Vatikan’daki tüm diplomatik ilişkiler, karar alma süreçleri ve din adamı atamaları geçici olarak askıya alınır.

Camerlengo’nun Önemi

Papa vefat ettikten sonra Sede Vacante dönemini yönetecek sorumlu bir kardinal atanır. Bu geçici yöneticinin adı”Camerlengo”dur. Yeni Papa seçilinceye kadar Kilise’nin idari işleri Camerlengo (Kardinal Naip) tarafından yönetilir. Papa Francesco’nun ölümünden sonra bu süreci yönetecek Camerlengo 77 yaşındaki İrlanda asıllı Amerikalı Kardinal Kevin Joseph Farrell oldu. Papalık Sarayı’ndaki en yüksek rütbeli kardinal olan Camerlengo, Papa’nın ölümünü doğrulayan ilk kişidir. Kelimenin tam anlamıyla her şeyin anahtarı ondadır. Onun mührü olmadan hiçbir önemli karar alınmaz.

Kardinalleri atayan Papa, Camerlengo’yu da sağlığında görevlendiren kişidir. Kevin Joseph Farrell, 75 yaşında ölen Fransız Kardinal Jean-Louis Tauran’ın yerine 2019’da Papa Francesco tarafından seçilmişti.

Camerlengo, 12. yüzyıldan kalma bir kurum olan Apostolik Kamera’nın başıydı ve Sede Vacante sırasında Kilise varlıklarının yönetimiyle görevlendirilmişti. Odanın kahyası, kahya yardımcısı, genel denetçisi ve din adamları kurulundan oluşuyordu. Ancak Apostolik Oda, Praedicate Evangelium yasasıyla ortadan kaldırıldı. Yeni anayasaya göre bir Camerlengo Papa tarafından atanıyor. Camerlongo da üç tane kardinal yardımcısıyla bu süreçteki  çalışmaları yönetir.  

“Yardımcı Papa” diye bir uygulama söz konusu değildir.  Dolayısıyla Camerlengo papalık yetkisini üstlenmez. Bunun yerine, üç yardımcı kardinalin yardımıyla olağan idari işleri ve Kardinaller Heyeti ile birlikte çalışmalarını yürütür.

Papa’nın ölümünü Camerlengo tesciller

Camerlengo öncelikle papalık ayinlerinin yöneticisi, Apostolik Kamera’nın din adamları, sekreteri ve şansölyesinin huzurunda papanın ölümünü tasdik eder. Papa’nın yemin töreni sırasında ilk kez taktığı Balıkçı Yüzüğü’nü kırar, böylece papalık mührünü iptal eder. Camerlengo ayrıca Papa’nın özel dökümanlarını koruma altına alır ve devamında Papa’nın çalışma odası ve yatak odasını mühürler. Böylece Papalık dairelerine kimsenin girmemesini garanti altına alır.

Papa Francis’in 2013’teki seçiminin ardından Apostolik Sarayı yerine Casa Santa Marta pansiyonunda kalmayı tercih etmesi nedeniyle prosedur bu kez biraz farklı işledi. Camerlengo, bu papalık döneminde kullanılmayan papalık dairelerinin yanı sıra, Vatikan misafirhanesindeki papa dairesini de mühürlemek zorunda kaldı.

Camerlengo, Roma piskoposluğunun kardinal vekiline papanın ölüm haberini bildirir. Camerlengo’nun ayrıca Aziz Petrus Bazilikası Kardinal Başrahibi’ni de bilgilendirir.  Camerlengo daha sonra Vatikan’daki Apostolik Sarayı, Lateran ve Castel Gandolfo saraylarını kontrol altına alır.

Papa’nın cenaze töreni ve defin işlemleriyle ilgili tüm düzenlemeler de Camerlengo’nun sorumluluğu altındadır. Bu görevini de Kardinaller Heyeti üyeleriyle görüşerek yerine getirir.

Papa Özel Şapele taşınır

Papa’nın ölümünden sonra öncelikle naaşı beyaz bir cübbeye büründürülerek Papa’nın özel şapeline taşınır. Camerlengo, diğer yetkililer ve Papa’nın ailesiyle tören için şapelde toplanır. Cenaze, çinko kaplı ahşap bir tabuta yerleştirilir. Papaya kırmızı bir tunik giydirilir, miğfer ve pelerin de yanına yerleştirilir. Vatikan Sağlık Bakanlığı’nın başkanı ve devletin fiili yöneticisi olan Kutsal Roma Kilisesi Kardinali Camerlengo, Papa’nın ölümünü teyit etme prosedürünü yürütür. Bu törensel onaylama, Papa’nın yüzüne dönülmesi, adının üç kez zikredilmesi ve herhangi bir yanıt alınamamasıyla gerçekleşir.

Papaz, ölen papayı üç kez vaftiz adıyla çağırır. Vaftiz adı papalık adı yerine kullanılır, çünkü ölen papanın “papalık kimliği ve görevi” onun ölümüyle sona erer. Ölen papanın sırtına küçük gümüş bir çekiçle üç kez vurulması geleneği de vardı. Ancak bu ritüel uzun zamandır uygulanmıyor. Nihayetinde Camerlengo, Papa’nın ölümünü doğrulayan belgeyi ve tıbbi raporu hazırlar.

Bir dönemin sonu

Camerlengo, Papa’nın sahteciliği önlemek için belgeleri mühürlemek amacıyla kullandığı olta yüzüğünü de törensel bir çekiçle yok eder ve papalık mührü geçici olarak iptal edilir. Camerlengo, Papa’nın özel belgelerini de güvence altına aldıktan sonra Papa’ya ait daireleri mühürler. Bu işlerler bir dönemin geri dönülemez bir biçimde sona erdiğine işaret eder. 

Ve Vatikan’ın bütün kiliselerinde çanlar çalınır. Daha sonra Novemdiales adı verilen dokuz günlük ulusal yas dönemi başlar. Bu dönemde Vatikan’da her gün özel ayinler ve anma törenleri düzenlenir. Papa’nın naaşı Aziz Petrus Bazilikası’nda halka açılır. Cenaze töreni ise devlet başkanlarının katıldığı, dünya çapında öneme sahip bir törene dönüşür.

Cenaze töreni genellikle ölümden sonraki 4. ve 6. günler arasında yapılır.

Papa Francis’in naaşı 23 Nisan Çarşamba gününe kadar Santa Marta Şapeli’nde kaldı. 23 Nisan Çarşamba günü ise Aziz Petrus Kilisesi’ne naaşı nakledildi. Daha sonra halkın ibadetine açıldı. Elinde tespihle sade bir ahşap tabut içine yerleştirilen papaz, kırmızı şasuble, pallium ve beyaz miğferi giydi. Yine kendi isteği üzerine, Papaların kullandığı kırmızı ayakkabılar yerine her zaman kullandığı ortopedik siyah ayakkabıları giydirildi.  Çarşamba günü sabah 09.00’da Aziz Petrus Meydanı’na nakledildi. Oradaki tören Kardinal Camerlengo Kevin Joseph Farrell başkanlığında bir dua töreni ile başladı. Ardından Papa’nın tabutu Piazza Santa Marta ve Piazza dei Protomartiri Romani’den geçerek St. Peter’a merkezi kapıdan girdi. Burada, İtiraf Sunağı’nda, ziyaretlerin resmi açılışından önce, “Söz Ayini” gerçekleştirildi. Papa Francis’in cenaze töreni cumartesi günü saat 10.00’da Aziz Petrus Bazilikası önünde gerçekleştirildi. Ayine Kardinal Dekan Giovanni Battista Re. başkanlık etti. Çok sayıda dünya lideri cenaze törenine katıldı. Ama en önemlisi dünyanın her yerinden yüzbinlerce insan Papa Francesco’yu son yolculuğuna uğurlamak için Roma’ya akın etti. Cenaze töreninin ardından Papa Francis’in naaşı defnedilmek üzere Santa Maria Maggiore Bazilikası’na götürüldü.

Papa’nın Balıkçı Yüzüğü neden imha ediliyor?

Papa’nın yetkisini ve statüsünü simgeleyen Papalık mührü olan “Balıkçı Yüzüğü”, Papa Francis’in ölümünün ardından imha edildi. Ama neden?

Tarihi 13. yüzyıla kadar uzanan ve papalık sembolleri arasında en tanınan simgelerden olan Balıkçı Yüzüğü, Katolik geleneğine göre ilk papa olarak kabul edilen balıkçı olan Aziz Petrus’un adını taşıyor.

Bu ritüelin kökeni oldukça pratik bir amaca dayanıyor. Balıkçı Yüzüğü ve bulla adı verilen bir kolye, tarih boyunca papa tarafından yazılan belgelerin ve mektupların resmi mührü olarak kullanıldı. Her yeni papa için özel olarak yapılan bu mühürler, ölüm sonrası sahte belgelerin önüne geçmek için çekiçle kırılırdı. Bu uygulama 1521’den 2013 yılına kadar sürdü.

Yüzükler artık mühür olarak kullanılmasa da bu gelenek devam ettiriliyor. 2013 yılında Papa 16. Benediktus’un altı yüzyıl sonra görevinden istifa etmesiyle ise yeni bir uygulama yürürlüğe konuldu. Buna göre yüzük tamamen yok edilmiyor, bir çekiçle üzerine derin bir haç işleniyor. Böylece yüzük geçersiz hale dönüştürülüyor.

Papa Francis, gösterişten uzak, sade bir Papa olmayı tercih etti. Bu nedenle Kardinal döneminde kullanıldığı gümüş renginde üzerinde haç işareti bulunan yüzüğünü günlük hayatında kullanmaya devam etti. 12 yıllık görev süresi boyunca balıkçı yüzüğünü sadece özel Papalık törenlerinde kullandı. 88 yaşında Paskalya gününde  hayatını kaybeden Papa Francis’in ardından gelenek gereği , balıkçı yüzüğü Vatikan duvarları içinde geçersiz hala dönüştürüldü..

Her Papa’nın stili farklı

Yüzyıllar boyunca Balıkçı Yüzüğü’nün tasarımı değişiklik gösterdi. Genellikle Aziz Petrus’un ve kutsal anahtarların yer aldığı bu yüzükler, dönemin modasına veya papanın kişisel tarzına göre şekillendi.

Papa Benedictus XVI gibi bazı papalar bu yüzüğü günlük olarak takarken, Papa John Paul II genellikle farklı bir yüzük ya da haç biçiminde bir yüzük taşıdı. Papa Francis ise resmi törenlerde “balıkçı yüzüğü”nü kullanırken, günlük yaşamında kardinal olduğu dönemden kalma sade gümüş yüzüğünü kullanmaya devam etti.  

Yeni papa için geleneksel olarak kuyumculara özel yüzük yaptırılırken, Papa Francis bu geleneği de bozdu.  Papa VI. Paul’un özel sekreteri Başpiskopos Pasquale Macchi’ye ait, altın kaplama gümüşten yapılmış bir yüzüğü kullanmayı tercih etti. Vatikan’da “emanet yüzük” olarak adlandırılan bu parça, Francis’in mütevazı karakterinin bir simgesi olarak da görülüyor.

Santa Maria Maggiore: Adalet temelinde yükselen Basilica

santa-maria-maggiore-Roma-papa-francesco-francis-franciscus-pope-bergoglio-Roma

Santa Maria Maggiore’nun temelinde, “adaletin dağıtıldığı” bir Pagan Bazilikası yer aldığını biliyor muydunuz? O dönemde bu mekanlarda kurulan mahkemeler öylesine güçlüymüş ki hakimler gerektiğinde adalet için imparatorların yetkilerini bile elinden alabiliyormuş. İşte böylesine anlamlı bir mekan, güçsüzlerin hakkını arayan merhametli Papa Francisco’nun yeni ikametgahı oldu…

Vaftiz ismi Bergoglio olan Papa Francisco bütün hayatı boyunca gösterişten uzak, halkın arasında mütevazi bir insan olarak yaşamayı seçti. Ama bir devrimci gibi sorunları dile getirmede cesur, barış içinde yaşayan adil bir dünya konusunda ise hırslı davrandı. Böylesine özel bir insanın son ikametgahının adresi papaların geleneksel tercih mekanı Vatikan’daki Aziz Petrus Bazilikası değil, sık sık ziyaret ederek dua ettiği Basilica di Santa Maria Maggiore oldu. 21 Nisan 2025’de, Hz’İsa’nın çarmıha gerildikten sonra dirilişinin kutlandığı Paskalya’da hayatını kaybeden Papa Fransesco’dan (Latince Franciscus) bahsediyorum.

Madem ki herkesin merhametli babası, entelektüel Papa Francesco artık bu kilisede dinleniyor, Basilica di Santa Maria Maggiore’ye bir yolculuk yapalım. Kitleleri peşinden sürükleyen anlamlı adımlar atmakla meşhur Bergaglio’nun bu kiliseyi neden tercih etmiş olabileceğini birlikte keşfedelim.  Piazza Venezia’dan yedi tepeden üçünü (Esquiline, Viminalve ve Quirinal’in bir kısmı) kapsayan Monti semtine doğru yürüyorum. Oradan Via PanispernaVerso ile Santa Maria Maggiore’ye ulaşmayı hedefliyorum. Tarihi ve sevimli binaların, kafelerin arasında yürürken kilisenin kurulduğu yıllara gidiyorum…

Santa Maria Maggiore M.S. 4. Yüzyılın ortalarında, Tanrıça Kibele’ye adanmış bir pagan tapınağının üzerine inşa edilmiş. Bütün tanrıların ve toprağın anası, hastalıkları iyileştiren, felaketleri önleyen, bolluğun, bereketin ve yeniden doğuşun simgesi Tanrıça Kibele’nin anlamsal simgelerini taşıyan bu kilise, Roma’da Meryem’e adanan 26 kilise içinde büyüklüğüyle öne çıkıyor. 77 metre yüksekliğindeki çan kulesi de Roma’nın birinciliği elinde tutuyor. Ama bu kilise fiziksel boyutlarıyla değil, her yıl Ağustos ayında ayin ve kutlamalara neden olan mucizesiyle öne çıkıyor.

Efsaneye göre MS 358 yılının 4 Ağustos’unu 5 Ağustos’a bağlayan gece, Meryem Ana, rüyasında Yuhanna adında soylu bir soyluya görünerek, karın yağdığı yerde bir kilise inşa edilmesini ister. Nitekim ertesi sabah, Esquiline tepesinde mucize gerçekleşir ve Batı’nın en eski Meryem Ana tapınağı olan Santa Maria Maggiore Bazilikası’nın bulunduğu alan beyaz bir kar örtüsüyle kaplanır.  Yuhanna uyandığında insanların telaş içinde koşturduklarını ve “Yaz sıcağında kar yağdı!” diye bağırdıklarını duyar.  Kar sadece Roma’yı oluşturan yedi tepeden birine, Esquiline’ye yağmıştı. Bu bir mucizeydi. Roma patricisi hemen Papa Liberius’a rüyasını ve yaşananları anlatmaya gider. Aynı geceyi aynı rüyayı gören Papa Liberius karın yağdığı yere kilise inşa edilmesi talimatını verir. Hatta kalabalığın gözleri önünde, yerdeki karın üzerine kilise planını ve oranlarını çizer. Kahin, patrici John’un maddi desteğiyle de kilisenin inşaatı tamamlanır.  

Kilisenin yeri ve yapım sürecindeki efsaneye dayanarak  her yıl 5 Ağustos’ta Santa Maria Maggiore’de Meryem Ana’ya adanmış “Kar Mucizesi” ayini düzenleniyor. Bazilikanın önündeki meydanda ses ve ışık gösterisi düzenleniyor, ardından MS 358 yılında yaşandığı söylenen kar yağışını anımsatan yapay bir kar yağışı, çiçeklerle birlikte canlandırılıyor.

Kilisede Hz İsa’nın beşiği bulunuyor. Bu kutsal emanet, papalık sunağının üzerinde beşik şeklinde kristal bir emanet sandığında saklanıyor.

Yine Evangelist Aziz Luke tarafından yapıldığına inanılan Meryem Ana İkonası (Salus Populi Romani-Roma halkının sağlığı) gibi manevi değeri yüksek bir hazineyi barındırıyor. İkona, Meryem Ana’yı bebek İsa’yı tutarken göstermektedir.

Bazilika, Hristiyanlık tarihi ve kökenini anlatan mozaiklerle bezelidir. “Papa Francisco’nun burayı seçmesinin nedenlerinden bu olmalı” düşünceleriyle yoluma devam ediyorum…

Bazilica Santa Maria Maggiore tarihi şehir merkezinde, Roma’ya hakim bir tepede bulunuyor. Termini İstasyonu’ndan, Venedik Meydanı’ndan veya şehri bölen ana caddelerden Via Del Corso’dan dahi yürüyerek ulaşabileceğiniz bir konumdan bahsediyorum. Eteklerinde Roma’nın en eski ve şirin -Colozzeum, Roma Forumu- gibi tarihi alanları kapsayan tarihi Monti semti uzanıyor. Tepeyle aynı ismi taşıyan Piazza dell’Esquilina’da yer alan kilisenin dört bir tarafı Roma’nın Batı, Doğu, Kuzey, Güney kanadına doğru yaşanan hareketliliğe gün boyunca şahitlik ediyor. Kiliseyi ziyaret eden şehir sakinleri, turistler, Venedik Meydanı’na doğru yürüyüşe gidenler, Monti semtinde yaşayan sanatçılar, zenginler ya da Termini İstasyonu’nun etrafında konumlanmış fakirler ve mülteciler… Veya bar, restoran ve kafelerde “Dolce Far n-Niente”nin, yani anın tadını çıkar felsefesini uygulayanlar… Burada durup düşünüyorum. Evet Bergoglio da hayatın içinde olmayı, her kesimden insanlarla tanışmayı, sohbet etmeyi, onları dinlemeyi severdi. Özellikle kenarda kalanları, fakirleri, sığınmışları korurdu. “Burayı tercih etmesinin bir nedeni de bu olmalı”  diyerek kiliseye doğru yöneliyorum…

Ve sonunda Basilica di Santa Maria Maggiore’nin kapısından içeri giriyorum Bazilikanın dış cephesi, geç Barok dönemin etkileyici özelliklerini taşırken, iç mekanı erken Hristiyan sanatının muhteşem örneklerini barındırıyor. Kubbe ve şapeller ise Barok dönemine aittir. Zaman içinde yenilenen kilise orijinalliğini koruyor. Bunlar arasında çan kulesi, ortaçağ döneminden kalma bazı mozaikler, mermer zeminler, diğer antik Roma binalarından İyon sütunları ve muhteşem beşinci yüzyıl mozaikleri dikkat çekiyor. Yine orta nef, yıkılmış olan Hristiyanlık öncesi tapınaklardan ve diğer erken Roma yapılarından kurtarılan mermer sütunlarla kaplı. Kilisenin inşa edildiği zamandan kalan nefteki mavi ve altın mozaiklerde Eski Ahit’ten hikayeler, -İbrahim, Musa ve Yuşa- yansıtılıyor. Görsellerden Hristiyanlığın ibrani kökenleri ve eski ahit üzerine bilgiler ediniyoruz. Sonra bu hikayeler bizi gelecek mesihe yönlendiriyor. Papa ve delegasyonun topluluğa hitap ettikleri İsa’nın doğumu, Meryem’in ölümü, ve sonrasında da cennette mandalayla taçlandırılmasını görüyoruz. Bazilikanın yanında yer alan Borghese Şapeli ve Sistine Şapeli Rönesans ve Barok dönemlerinin sanat eserlerini sergiliyor. Bu şapeller, ayrıntılı süslemeleri ve sanatsal değeri yüksek freskleri ile ünlü. Erken Hristiyan’dan Barok’a kadar uzanan bir köprüden geçiyor gibiyim. Ve en önemlisi Roma’yı dantel gibi işleyen baba oğul Pietro ve Gian Lorenzo Bernini’lerin de kiliseyi daha da anlamlı yapan kişiler arasında yer aldıklarını öğreniyorum. Baba ve oğul, Santa Maria Maggiore’de de çok sayıda heykel yapmış. Gian Lorenzo Bernini’nin Papalar Salonu’nu kutsal eşya odasına bağlayan travertenden yapılmış spiral merdiveni tasarladığına inanılıyor. Ve muhteşem Berniniler de burada uyuyor. Tarihe, sanata, kültüre ve bilgiye düşkünlüğüyle de bilinen Papa Francesco’nun bu kiliseyi seçmesinin nedenlerinden biri de bu olmalıydı…

Rönesans döneminden kalma altınla kaplanmış tavan süslemelerine hayran kalmıştım. Çıkmadan tavana ve iki tarafta boydan boya uzanan sütunlara bakıyorum. Tepedeki pencereler ve sütünlar bakışlarımı doğrudan karşıda bulunan kubbe tabanlı apsise yönlendiriyor. Işık eşliğinde  Apsis’in önüne dönüyorum. Aklım, düşüncelerim beni  4. Yüzyıla götürüyor.  Roma Forumu çevresindeki bazilikaları hayal ediyorum. Ama önce Atina’ya gidelim. Bazilika kelimesi önce Atina’da kullanılmaya başlanıyor. Pazar yerinde baş yargıç Basile’nin adli davalara baktığı yapılar varmış. Bunlara basilika (Yunanca basilike) denilirmiş. Atina’da adli davalara bakan binaları ifade eden Basilike, eski Roma kentlerinde yönetsel ve adli işlerin görüldüğü tüm binaların adı olarak kullanılmaya başlamış. Pagan bazilikaları yönetimsel anlamda da çok önemliymiş. Aynı zamanda birer mahkeme olarak kullanılıyorlarmış. Burada adalet dağıtan hakim öyle güçlüymüş ki gerektiğinde imparatorun yetkilerini alıyormuş. Dönemin hüküm bildiren, adalet dağıtan hakimini düşünce Papa Francisko’yu hatırladım. O da mazlumların hakkını savunmuyor muydu? Papa Francesko’un yani Papa Francisko’nun,yani Franciscus’un yani Bergogliou’nun temelinde adalet yatan Santa Maria Maggiore’yi seçmesinin en önemli nedenlerinden biri bu olmalıydı: Adalet…

Onun yeri mi?

Kilisenin en küçük ve sade köşesinde… Bej renkli alçak mezarın üzerinde latince ismiyle Franciscus yazıyor… Bir de gümüş renkli bir haç… 

A’dan Z’ye Conclave süreci…

Vatican’da yeni papa’nın seçilmesi süreci Sistine Şapeli’nde 7 Mayıs’ta başladı.

Papa Francis’in 21 Nisan’da hayatını kaybetmesinin ardından Katolik Kilisesi’nde gözler 267. Papa’nın kim olacağına çevrildi. Eski-yeni düzenin liberal ve muhafazakar kardinalleri yeni Papa’nın hangi ekolden olacağını oylarıyla belirleyecekler. Bazilika’nın göbeğinde, Papa’nın tabutundan bir kaç metre ötede Başkan Trump ile Zelenski’nin iki sandalye üzerinde başlarını birbirlerine eğerek konuştuğu kare seçim sonuçlarına yansıyacak mı? Latin Amerika kardinalleri kime oy verir? Trump’ı destekleyecek Papa’ya mı? Yoksa Avrupa ekolüne mi? Ya da LGBT, çocuk istismarı, eşcinsel evlilikler, nüfus istatistikleri, enerjinin, finansın, güvenliğin kıstaslarına göre mi? Papa seçme yeterliliğine sahip 138 kardinalin oylarının sonucuyla çıkan sonuca göre yenilikçi ya da muhafazakar kanat Sistine Şapeli’nden zaferle ayrılacak.

Kardinallerin işini, kardinallere bırakalım, biz sürece ve formalitelere bakalım…

Bir papanın bedeni genellikle yas tutanların saygılarını sunmaları için üç ila beş gün boyunca sergilenir. Cenaze töreni ve defin işlemi papanın ölümünden sonraki dördüncü ve altıncı gün arasında yapılır. Merhum papaya duyulan saygıdan dolayı, Conclave hakkında resmi kararlar ve konuşmalar cenazeden sonra başlar. Ancak yeni Papa’nın kim olması gerektiği yönünde kulisler hareketlenir. Kardinal seçmenler, papa olmak isteyenler, en iyi papanın kim olduğu yönünde yönlendirmeler bu dönemde başlar diyebiliriz.  

Katolik Kilisesi’nin bu efsanevi süreci gelenek, gösteriş ve zorunlu prosedürlerin eşliğinde yaşanır.  Conclave olarak bilinen seçim süreciyle başlar ve biter. Papa’nın vefatından yaklaşık 15-20 gün sonra Conclave, yeni papa’yı seçmek toplanır.

Camerlengo Conclave’yi de yönetir

Papa’nın ölümünden sonra başlayan “Sede Vacante” döneminin sorumlusu Conclave sürecini de yönetir. 

Conclave, bir papa seçen kardinaller meclisidir. Kelime, Latince birlikte anlamına gelen “com” ve anahtar anlamına gelen “clavis” kelimelerinden geliyor. Bu kelime kardinallerin, kapalı kapılar ardındaki tartışmalarını, oylamalarını yürütme sürecindeki gizliliği vurguluyor.

Yeni Papa’yı kimler seçer?

Yeni Papa’yı Conclave’ye katılma yetkisi olan Kardinaller seçer. Kardinaller, papadan sonra Katolik Kilisesi’nin en yüksek rütbeli din adamlarıdır. Başlangıçta, kardinaller papalık sarayının prensleriydi. Genellikle Papalık Devletleri’nin güçlü ailelerinden gelirlerdi. Papa ve Kilise için kanlarını dökmeye istekli olduklarının bir işareti olarak kırmızı giyerler.

Sadece papa bir din adamını kardinal yapabilir ve bir kez atandıklarında, genellikle bu unvanı ve pozisyonu ömür boyu korurlar. Kardinaller olarak, nerede ikamet ettiklerine bakılmaksızın papaya danışman olarak hizmet ederler ve genellikle Vatikan’da yüksek mevkilerde bulunurlar.

Katolik din adamlarının herhangi bir üyesi kardinal olabilir ancak atama geleneksel olarak piskoposlar ve başpiskoposlar gibi yüksek rütbeli din adamlarına ayrılmıştır. Ama Papa’nın laikler de dahil olmak üzere kilisenin herhangi bir üyesini kardinal yapma hakkı vardır.   Francis, coğrafi ve kültürel çeşitlilik yaratmak ve laiklerin yapısını ve kilisenin büyüdüğü yeri daha iyi temsil etmek için Kardinaller Koleji’ni piskoposlukların ve başpiskoposlukların ötesine genişletmişti.

Bir kardinalin en yüksek görevi, Conclave’nin bir üyesi olarak bir Papa’yı seçmektir. Bunu yapanlar kardinal seçmenler olarak bilinir.

135 oy tarihe imza atacak!

Papa öldükten sonra tüm kardinaller geleneksel törenler ve dualar için Vatikan’a çağrılır. Şu anda dünya çapında 252 kardinal bulunuyor. Ancak 80 yaşın altında olanlar Papa’yı seçmekle görevli Conclave’de yer alabiliyor. Bu kural gereğince 7 Mayıs’ta başlayacak oylama sürecinde135 kardinal yeni Papa’nın seçiminde çok önemli tarihi bir oylama yapacaklar…

Papabile kriterleri

Tüm olası veya potansiyel papalık adayları “Papabile” olarak bilinir.  Kardinallere “Papabile” statüsü veren en önemli kriter adayın yaşıdır. Çünkü bir Papa’nın görev süresi ölüm ve istifa nedeniyle sona erer.  Bu bağlamda ideal papalık adayı 60 ila 70 yaşları arasındadır. Görevdeki ideal süre de 10 ve 12 yıl olarak kabul edilir. Buradaki felsefenin temelinde kilisenin gelişimine hizmet düşüncesi yer almaktadır. Çok genç bir papa seçilirse, kilise doktrinini onlarca yıl boyunca denetlemek ve etkilemek zorunda kalabilir, Tersine, çok yaşlı bir aday seçilirse, etki yaratmak için çok az zamanı olabilir. Bu bağlamda 58 yaşındaki II. John Paul seçildiğinde gençti ve 76 yaşındaki Francis yaşlı kabul edilmişti.

Sistine Şapeli’nin kapıları arkasında kalan sırlar…

Yeni Papa için yapılan oylama Sistine Şapeli’nde gerçekleşir. Oylama süreci çok gizli tamamlanmak zorundadır. Bu nedenle öncelikle binada teknisyenler tarafından böcek, kamera vs. araması yapılır. Sonrasında Kardinaller oylama bitene kadar Sistine Şapeli’ne kilitlenir. Benzer şekilde, Sistine Şapeli, Domus Marthae Sanctae ve diğer alanlar, kardinaller ve orada belirli işleri olan kişiler (hizmet personeli, destek personeli ve doktorlar gibi) dışında, toplantı sırasında herkese kapalıdır.

Konsey sırasında kardinaller, -yemek tesisleri olan, din adamlarına ve laiklere ev sahipliği yapan- Vatikan’daki bir otel olan Domus Marthae Sanctae’deki, diğer adıyla Aziz Martha Evi’ndeki özel odalarda ikamet ederler. Konsey üyeleri mutlak gizlilik yemini ederler ve dış dünyayla minimum temasları vardır: Televizyonlar, radyolar, telefonlar, kameralar, bilgisayarlar, gazeteler ve dergiler yasaktır ve konsey dışındaki hiç kimseyle yazılı veya sözlü yazışmaya izin verilmez. Kardinallerin işlemler sırasında alabilecekleri tüm el yazısı notlar, o oturumun oy pusulalarıyla birlikte her sabah ve öğleden sonra oturumdan sonra yakılır.

Bu gizlilik oylama tamamlandıktan ve yeni papa seçildikten sonra da devam eder. Her türlü açıklama yapma yetkisi Papa’dadır.

Kardinaller oylarını nasıl kullanıyor!

Muhteşem Sistine Şapeli’nin etkileyici ortamında toplanan Conclave üyesi kardinaller aday tercihini bir kağıt oy pusulasına yazarlar. Sonra pusulayı ikiye katlar, ayağa kalkar ve sunağa doğru yürümeye başlarlar. Sunağa yürüyen kardinal bu sırada elindeki pusulayı iki parmağının arasında tutarak havaya kaldırır. Ve bu amaçla kullanılan özel bir küpün içine oyunu atar. Oylama işleminin gizliliğinin korunması için, Conclave üyesi olan kardinallere kolayca anlaşılmayacak el yazısı kullanmaları talimatı verilir.

Hastalık veya sakatlık nedeniyle Sistine Şapeli’ne şahsen gelemeyen herhangi bir Conclave üyesi, oyunu Domus Marthae Sanctae’deki odasında kullanır. Sonra bu oyu kilitli bir kutuya koyar ve Sistine Şapeli’ne gönderir. 

Oylar daha sonra her oy pusulasında yazılanları onaylayan ve ardından bunu konseyde duyuran üç denetçi tarafından sayılır. Böylece kardinaller oyları kendileri kaydedebilir. Verilen oy pusulası sayısı kardinal seçmen sayısından farklıysa, bu oy pusulaları yakılarak yok edilir ve yeni bir oylama yapılır.

Bir papanın seçilmesi ne kadar sürer?

Genellikle bir günde dört tur oylama yapılabilir. Üç gün sonra net bir seçim ortaya çıkmazsa, kardinal seçmenlerin düşünmesi için zaman tanımak amacıyla oylama 24 saatliğine askıya alınır. Daha sonra yedi tur oylama daha yapılır, ardından bir ara verilir ve bu böyle devam eder.

33 veya 34 oylamadan sonra (genellikle yaklaşık 13 gün) hiçbir papa seçilmezse, Papa Benedict XVI tarafından getirilen yeni bir kural, önceki oylamalarla belirlenen iki önde gelen adayın ikinci tur oylamasına katılmasını emreder. Bu adaylar ikinci turda oy kullanamazlar ancak oylamaya katılırlar. Gerekli üçte iki oy çoğunluğunu alan aday yeni papa olur.

Bir papa ilk oylamadan hemen sonra seçilebilir veya süreç süresiz olarak devam edebilir. Bununla birlikte, 1831’den beri hiçbir Conclave dört günden fazla sürmemiştir.

Beyaz duman siyah duman

Sistine Şapeli’nde yaşananlardan elbette halkın da haberi olur. Ancak bu dumanlarla sınırlı bir bilgidir. Her oylama sonucunda Papa’nı seçildiğini ya da seçilmediğini bildiren bir duman Sistine Şapeli’nin tepesine kurulan bir soba bacasından çıkar.  Siyah duman Papa’nın henüz seçilmediğini, beyaz duman yeni bir Papa’nın seçildiği mesajını verir. Beyaz dumanla birlikte, Aziz Petrus Bazilikası’nın çanları bu tarihi olayı dünyaya duyurmak için güçlü bir şekilde çalmaya başlar.

Ancak, bu merakla beklenen küresel duman, yaygın olarak inanıldığı gibi oy pusulalarının yakılmasıyla yaratılmıyor – bu, 1922 Conclave’sinden kalma bir uygulama. Sistine Şapeli’ne kurulan bir sobada oylar yakılmıştı.- Günümüzde bacadan çıkan duman, sadece bu amaçla geçici olarak Sistine Şapeli’nin tepesine kurulan soba borusu bacasına bağlı başka bir sobada yakılan kimyasal peletler kullanılarak yaratılıyor.

Beyaz dumanla gelen Yeni Papa

Seçilen kardinal görevi kabul ederse, yeni papanın kimliği son oylamadan yaklaşık bir saat sonra açıklanır.

Yeni papa kamuoyuna sunulmadan önce, kendisine hangi isimle tanınacağı da sorulur. Papalar vaftiz isimlerini koruma seçeneğine sahipken, son 470 yıldır her papa ismini değiştirmeyi seçmiştir. Papa’nın seçtiği isim onun misyonunu tanımlayan bir bayraktır. Bergoglio, zengin babasının varlığını reddederek fakirlerin arasında basit bir yaşamı seçen, ihtiyacı olanlara, hayvanlara yardım eden çevreyi koruyan Aziz Francesco’nun adını seçmiştir. Papalık süresince onun gibi sade, gösterişten uzak yaşamıştır…

Yeni Papa’ya öncesinde çeşitli boyutlarda hazırlanmış geçici giysiler, “ağlama odası”nda giydirilir.  Ve yeni Papa, kıdemli kardinal diyakoz tarafından resmen tanıtılmasını bekler. Kardinal diyakoz, Aziz Petrus Meydanı’na bakan Aziz Petrus Bazilikası’nın cephesindeki balkonda durur ve Latince olarak “Nuntio vobis gaudium magnum: habemus papam” – “Size büyük bir sevinç müjdeliyorum: Bir papamız var.” der.

Yeni Papa daha sonra balkona çıkar. Böylece tüm dünya yeni papayla tanışır. Papa, Aziz Petrus Meydanı’nda toplanan kalabalığa ilk duasını yapar.

Yaklaşık bir hafta sonra, Aziz Petrus Meydanı’nda veya Aziz Petrus Bazilikası’nda, kardinaller, piskoposlar ve diğer uluslararası ileri gelenlerin de katıldığı bir törensel ayin düzenlenir. Geçtiğimiz yüzyılın ortalarına kadar göreve başlama töreni üç katlı bir taçla taç giyme töreniydi.

Conclave ne zaman sona erer?

Yeni papa seçimini onaylar onaylamaz, Conclave adıyla anılan toplantılar sona erer, ancak toplanan kardinaller, törenler bitene kadar Vatikan’da kalırlar.

Vatikan’ın “Sede Vacante” posta pulları

vaticano-sede-vacante-francobollo-stamp-roma“Sede Vacante” nedir? 

Bir Papa’nın ölümünden veya istifa etmesinden sonra, Papalık makamının boş olduğunu ifade eden ve yas sürecini başlatan “sede vacante”  dönemi başlar. Bu durumda yetkili makam Kilise Roma Piskoposluğu’dur ve “boş koltuk” Roma Piskoposu’nun katedral kilisesi olan Saint John Lateran katedralidir. Bu dönemde, Papalık Makamı Kardinaller Koleji’nin bir naipliği tarafından yönetilir. Yetkileri vefat eden Papa’nın cenaze sürecini ve yeni papanın seçim hazırlıklarıyla sınırlıdır… 

Kısaca Sede Vacante dönemi Papa’nın ölümüyle başlayan yeni Papa seçimine kadar süren bir yas dönemidir. Aynı zamanda  “her türlü işlemin yeni Papa seçimi dışında durduğu” bir hazırlık sürecidir diyebiliriz.

Her türlü ritüel, tören ve özel dualar ve renklerle yaşanan bu yas dönemi Vatikan Şehir Devleti’nden gönderilen mektup ve kartpostallara da yansıyor. Papalık koltuğunun boş olduğunu vurgulayan özel pullarla damgalanan mesajlar küresel posta dünyasında dolaşıyor. Ne zamana kadar? Sistine Şapeli’nin bacasından beyaz duman çıkana ve St. Peter Bazilikası’nın balkonundan kıdemli kardinalin ”Habemus papam” yani ”bir Papamız var” ilanını yapana kadar.

Bu nedenle bir Papa öldüğünde Vatikan, yeni bir Papa seçilene kadar geçerli olan, üzerinde ‘sedevacante’ (boş koltuk) ibaresi bulunan özel pullar basar.

Pulların görsel simgeleri 

Sözde “sede vacante” pulları, Vatikan’ın papalar arasındaki dönemlerde resmi belgelerde kullandığı bir görseli içeriyor: Beyaz bulutların oluşturduğu bir arka planda sembolik papalık iki çapraz anahtar.  Papalık makamı ve Papa’nın işlevi üzerinde ilahi korumayı sembolize eden “bazilika” adı verilen bir şemsiye vardı. Ve ilahi korumayı temsil eden bazilikayı tutan üç melek. Pulların üzerinde ise  “Citta del Vaticano” – “Sede Vacante MMXXV” ifadesi yer alıyor. 

Vatikan postaneleri ve seçilmiş koleksiyoncu dükkanlarında satışa sunulan bu pullar St. Peter’ın penceresinde yeni Papa görünene kadar geçerli oluyorlar.

Sede Vacante dönemine özgü pul çıkarma geleneği 1929 yılına kadar gidiyor. Vatikan Şehir Devleti’nin kuruluş yılı olan bu tarihten itibaren sekizinci kez, Papalık’ın boş bir koltukta olduğunu vurgulayan özel pullar basılıyor. Vatikan’ın papalar arasındaki ara dönem için pulları en son 2012 yılında çıkarmıştı.  21 Nisan 2025’de vefat eden Papa Francis’in Sede Vacante dönemi için basılan pullar ise Nisan 2025 tarihini taşıyor.